“ANTİSEMİTİZM, IRKÇILIK, AYRIMCILIK FAŞİSTLİKTİR, UTANÇTAN ÖTE SUÇTUR!”

Selim Yalciner

“Toplanan o kadar yardım parası ne oldu, haberin var mı?”

“Benden ille de yalan söylememi mi bekliyorsun,” diye yanıtladı Çağrı, “Seçimlere gidiyoruz, haberin yok mu, ‘kader planı’ kurbanlarından önce beslemek gereken İslamcı faşist örgütler var, onları aç mı bırakalım yani?”

“Hiç düşünmemiştim. Şey, biliyor musun, bu kaçıncı devlet?”

“Beni çıldırtmayı kafaya koymuşsun galiba… Bilindiği gibi, bunlar çok tartışmalı konular, acaba, şu anda 17. Devleti yaşıyoruz desem, yeşermekte olan milliyetçiliğine derman olabilir miyim?”

“O kadar, 16 adet devlet kurulup batırılmış mı ne? Ayrıca ben ne kadar milliyetçi olursam olayım, Üsküdar Amerikan Lisesi’nin futbol takımındaki bazı oyuncular kadar olamam, benden Nazi selamı vermemi bekleme…”

“Orada dur: O olayda, yani, liseler arası futbol müsabakasında Ulus Özel Musevi Lisesi ile karşılaşan Üsküdar Amerikan Lisesi’nin futbolcuları, aslında aralarından özellikle biri, rakibe attıkları golden sonra Nazi selamı ile başarısını kutluyor. Bu çocuk, büyük olasılıkla, rakiplerinin Musevi olmasıyla, izlediği filmlerden gördüğü Nazi gösterilerindeki koreografi arasında son derece alt düzeyde bir bağlantı kuruyor. Kendisiyle konuşulsa, antisemitizmin ne kadar büyük bir kötülük olduğunu, tüm insanların eşitliğini kabul etmenin insan olmanın koşulu sayıldığını onaylayabilir, yaptığı işten özür dileyebilir. Ancak, bu olay dolayısıyla altını çizmek gerekir: Yapay zeka, yöneltilen birçok soruya, ırkçı, cinsiyetçi, faşist yanıtlar verebiliyor. Bunun nedeni, YZ’yi besleyen girdilerin, büyük olasılıkla benzeri tutumlar içindeki kişiler tarafından sağlanması. Onlar da bunu bilinçle yapmıyor olabilirler, ancak, Antisemitizm, ırkçılık, ayrımcılık faşistliktir, utançtan öte suçtur ve bu suçu, her insanın önce kendi duygu düşünce tutum ve davranışlarına yönelik uzun bir çaba sonucu bulması, saptaması ve elemesi gerekir. Kolay bir iş değil. Her gün, her an akıldan çıkarılmaması gereken bir sorun, eğer karanlığa faşizme malzeme olmak değil, aydınlık bir geleceği kuranlardan olmak istiyorsak…”

“Türk ve sünni erkek olmak, bu coğrafyada başkalarını küçük ve kötü görmeye yol açıyor galiba…”

“Galiba değil, kesinlikle! Çünkü egemen yapı, çoğunluk oldukları ya da kendilerini öyle sandıkları için Türk ve sünni erkeklerin gücüne, ödeyeceği vergiye ve askerliğine dayanarak ayakta duruyor. Bu kesime diyor ki egemenler, ‘Sen Türksün, sünnisin ve erkeksin, bu toplum bu devlet senin, sana ait, onu korumak zorundasın!’ Doğru çevirisi bu sözlerin, ‘Ben sana muhtacım, senin iş gücünden yararlanacağım, senden vergi tahsil edeceğim ve seni askere alacağım, bunun için, sana, senin, bu ülkenin sahibi efendisi olduğunu düşündürtmem, senin, senin gibi olmayanları küçümsemeni sağlamam, seni faşistleştirmem gerekiyor!’”

“O zaman, örneğin, Alevi olduğu bilinen birisi için dedikodu yaparken, ‘Kendisi biliyorsunuz Alevidir’ demek, çok aşağılık bir iş!”

“Aşağılığın da aşağısı! Aynı aşağılık şahıs, şöyle de diyebilir: ‘Kendisi biliyorsunuz falanca yerden gelinimizdir.’ Ne oldu şimdi, karşı çıkılan bir kadın, ve de, gelin, söyleyene göre yani, ve de, kendisine ne söyleniyorsa yapmak zorunda. Öyle kafa kaldırmak falan yok! İşte böyle cinsiyetçi bir kafayla, Kuran ezberletilsin diye yatılı kurslara emanet edilen erkek çocuklarına tecavüz edenleri koruyan, altı yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesini olağan karşılayan bir karanlıkla, İslamcı faşizmle karşı karşıyayız. Bu uğursuzluğu aşmak için ihtiyacımız olan tek şey, kararlılık…”

“Hayır kurumlarını yağmalayan bir zihniyet… Karda kışta ortada kalmış insanlara yardım edenlere çadır satan bir zihniyet… Felaketi yaşayanlara tarikatçi şahısları gönderip durumlarına ‘şükretmelerini’ söyleten bir zihniyet… Ormanlar cayır cayır yanarken yangın söndürme uçaklarını kaldırmayıp, bol ve komisyonlu kiralarla getirilen yabancı uçaklardan yolunu bulan bir zihniyet… Felaketzedelere konut satacağını iddia ederek, onlara evlerin karşılıksız olarak verilmesinin zorunluğunu aklından bile geçirmeyen bir zihniyet…”

“Zihniyet değil, felaket. Bundan başka felaket olur mu? Uğursuzluk, fıtratlarında var. Ha, hani Katar’dan 10 bin adet konteyner gelecekti, ne oldu, bilen var mı?”

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!

Önce, sonunun iyi olacağını umduğumuz bir haber: Hatay’ın Antakya İlçesi’nde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün hizmet binası enkazında 22 gün nöbet tutan Avukat Ömer Meşe’nin topladığı resmi belgeler (500 dosya, 60 çuval) savcılıkça korumaya alındı. Devamı iyi gelsin. Deprem ve sel felaketzedeleriyle örgütlü dayanışmayı sürekli bir biçimde geliştirmek insanlık görevi. Tutuklu ve hükümlülerden, hastalık, yaşlılık, engellilik, hamilelik, lohusalık, bebeklik ve çocukluk nedenleriyle yasa gereği salıverilmeleri gerekenlerin acilen tahliye edilmeleri için sorumluların harekete geçmelerini istemek de bir insanlık görevi. Kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” başlığı altındaki kapsamlı eylemlerine, 6284 Sayılı Yasa’nın kaldırılmasına karşı savaşımı de eklediler. Cumartesi Anneleri canlarının akibetini felaketzedelerle dayanışmayla birlikte 938 haftadır soruyorlar. Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri, özgür, özerk, demokratik ve katılımcı; yağmacı rantçı kayyımlardan kurtarılmış bir öğretim için 115 haftadır direniyorlar. Gezi Davası’nın akılalmaz cezalarından sonra başlatılan Adalet Nöbetleri ülkenin birçok yerinde 48 haftadır tutuluyor. Demirtaş altı yılı, Kavala beş yılı aşkın bir süredir rehine. Sözleri, yazıları, haberleri, paylaşımlarından dolayı tutuklananlar hala içerde. Bu karanlık kararlılıkla, ve de, sandık güvenliği en iyi bir biçimde sağlanarak aşılıp aydınlığa varılacak, başka yolu yok!