Artık bir yerleri arayası gelmeyen, aklının önemli kısmını kaybetmiş yarım akıllı telefonumla son günlerimdi. İflah olmaz bir fakir refleksine sahip olduğum için yenisini almaya hem maddi durumum hem de zihnimin sınırları izin vermiyordu. Ben yenilesem gönlüm yenilemez bir durum. Bir telefonu, o telefon son nefesini verene kadar kullanmazsam bu hayattan alacaklı giderim hissi…
Bir darbe girişimi, iki sokak kavgası, dört su kaçımı, iki acil bakım, yirmi altı kabine değişikliği, bir Ekmeleddin ve iki Baykal görmüş telefonum artık çok yaşlanmıştı. Bir sandık nöbetine daha ömrü yetmeyecekti. Zaten, artık çişini bile tutamayan telefonumdan, müşahitlik beklentim de yoktu.
Telefon gerçekten çişini tutamıyordu, uzun süre çalıştırınca bataryası akıyordu. Demek ki çalıştırmamak lazım. Tazminatını verip kovamadığım için bakımını ben üstleniyordum. Her gece altını değiştirip telefonu kapatıyordum. Gelen mesajlara ZÜĞÜRT şeklinde titreyerek bildirim veriyordu. Olsundu. Mikrofonu da randımanlı çalışmıyordu. Olsun. Mesaj neyime yetmesindi. Mesajları da düzgün mü atıyordu? Yoo. Olsun ki. Ben başkalarına bir yardım çığlığı olarak yanlışlıkla attığı “asdrrtgmfdjjj” türevinden mesajların özrünü diliyordum. Şarjı uzun mu gidiyordu? Asla. Ne olacak! Herkes şarj aletiyle dolaşsın, ben onu diyaliz makinesiyle gezdirirdim. Cepte kullanılma ihtimali kalmamış bir cep telefonuydu. Ama atamazdım. Benimdi. Ondan hala alacaklarım vardı.
Ekranının kilitlendiği, çabaların kifayetsiz kaldığı durumlarda, uyguladığım bir batarya masajı vardı. Kapatma tuşuna uzunca basıp telefon seçeneklerini açıyordum.
TELEFON SEÇENEKLERİ
1. Kapat
2. Yeniden Başlat
3. Uçak Modu
4. Altını Temizle
5. Bir İhtimal Daha Var O Da Ölmek Mi Dersin
İşbu listeyi görür görmez Yeniden Başlat’a basarak kalp masajını tamamlıyor ve Lazarus’u diriltmiş Ciyzız mağrurluğuyla hayatıma devam ediyordum.
Derken bir gün, bu çişini tutamayan telefonumdan, masal bu ya, bir şarkı çalmasını istedim. Her ne kadar “Old and Wise”ı çalmasını istesem, daha nokta atışı ve hüzünçlü bir sekans yaşanabilirdiyse de ben ondan bir İlhan İrem şarkısı istedim. Dedim ki, “Telefon Kardeş, Telefon Kardeş… İlhan İrem’in çiçek kokulu, gülümseyen imojilere benzeyen şarkıları varmış, onlardan birini çalar mısın?” Telefon Kardeş yaşı ve çişi gereği inat etti tabii. İsteğimin aksine İlhan İrem’in en depresif şarkılarını açmaya başladı. Bense, bu bembeyaz, neşeli ve pamuk gibi İlhan İrem sesine o hüznü yakıştıramadığımdan, hisler arası sıkışmışlıkla çatlayacak duruma geldim. “Ne hissetmem gerekiyor biri hemen bana söylesin. İnanamıyorum bu sesin bunları dediğine.” diye haykırmama beş vardı. Telefondan “Sensiiiiiz… Ben yolumu bulaaahamahaaaam” cümleleri yükselirken, iç sesim “Bulursun gibi be İlhan Abim, inanmıyorum bulamayacağına. Sen ki bu sesle yolunu bulamayacaksın da biz faniler ne yapalım” diyordu. Telefonun ekranında Boşver Arkadaş gördüğüm yere defalarca tıptıplamış olacağım ki, en sonunda dinledi beni yaşlı telefonum.
Bütün kalbimi neşeyle sevinçle dolduracak bir şarkı dinlerim ümidiyle beklerken önce bir mesaj sesi… ZÜĞÜRT… Ardından tıpkı takılmış bir plak gibi, şarkının beni teselli edecek cümlelerini defalarca duymaya başladım… “Boşver boşver arkadaş, başka bulursun.” Hiçbir tıptıpıma cevap vermeyecek noktaya gelen takıntılı telefonuma uygulayacağım tarife belliydi. Telefon Seçenekleri’ni açtım. Karşımda bir ekran.
TELEFON SEÇENEKLERİ
1. Kapat
Bana başka bir seçenek sunmayan telefon için alkışlarla Kapat’a tıkladım. Ve son nefesini duydum… ZÜĞÜRT… Güle güle Telefon Kardeş, güle güle İlhan İrem…