İKLİMDEKİ YANGININ NEDENİ KAPİTALİZM, YAŞAMDAKİNİN İSLAMCI FAŞİZM!

Selim Yalciner

“Bu nasıl bir sıcak böyle ya… Kavruluyoruz, daha da artacakmış diyorlar… İnsanlık, bu gezegeni bitiriyor galiba…”

“İnsanlık bitirmiyor gezegeni, kapitalizm bitiriyor! Kaç kez söyledim, istersen bağıra bağıra yineleyeyim: İnsanlık, yani 8 milyar insan değil, bir avuç kapitalist yaşamakta olduğumuz iklim krizinin nedeni! Kapitalistlerin, para, daha çok para, en çok para tutkusu, bu amaçla üretim, daha çok üretim, en çok üretim yapmaya yeminli olmaları bitiriyor gezegeni ve iklim krizi, bu açgözlülüğün şu anda karşı karşıya bulunduğumuz en önemli sorunlarından biri! Daha başka sorunlar da var, kitlesel göç gibi, açlık susuzluk gibi, savaşlar iç savaşlar gibi, kapitalizmin neden olduğu!”

“Kapitalistler ve onların politikadaki ve medyadaki adamları da, yatırım yaparak fabrika kurarak iş veriyoruz insanlara diyorlar…”

“Halt etmişler! Kapitalizm, birkaç yüzyıllık bir olgu, ondan önce insanlar yaşamıyorlar mıydı, bir iş yapmıyorlar mıydı, hatta daha da sağlıklı beslenip barınmıyorlar mıydı?”

“Evet ama-“

“Ama’sı yok! İnsanları köle gibi çalıştırıp bir lokma veriyorlar ağızlarına, sonra da, şükretmelerini bekliyorlar, yani, insanlar sokağa çıkıp kapitalizm duası etseler sevinecekler neredeyse! Aynı şey, İslamcı faşizm için de geçerli: arada bir gerçek enflasyonun çok altında ücret ve maaşları artırıyorlar, sonra da insanların kendilerine şükretmelerini bekliyorlar, hatta, bunu emrediyorlar! Komutla oy verecek, kimliğinin sömürüsü ve de imar affı beklentisiyle davranacak kitleler en büyük arzuları! ‘Dava’ dedikleri saçmalığı da, Osmanlı’yı iflas ettirerek batıran ulema sınıfının yaptığı gibi, öne çıkarıyorlar ve yaşamı cehenneme çeviriyorlar!”

“‘Çalıyorlar ama yapıyorlar da’ dedirtiyorlar kendileri için…”

“Ne yapıyorlarmış? Geçiş, hasta, yolcu garantili otoyollar, köprüler, tüneller, hastaneler, havalimanları mı? Herkesi aptal sanıyorlar, işleri maliyetinin on yirmi katına yaparak ve arada komisyonları koyacak yer bulmakta zorlanarak yağmalayıp duruyorlar gözleri dönmüş bir biçimde…”

“Nereye kadar…”

“Gittiği yere kadar! Dedik ya, tarihte görülmemiş böylesi bir yağmacılık nereye kadar gidebilirse, bunlar da, oraya kadar gidecekler ve…”

“Hala kükreyip duruyorlar…”

“İçerde kükrüyorlar, dışarda, en büyük dönüşleri, önlerine birkaç bir şey koyulunca hemen yapıveriyorlar, aslanlıklarını unutup kedicik oluveriyorlar!”

“İşin raconu bu…”

“Bak racon dedin, evet, bunların yaptıkları bilimsel, akılcı, çağdaş terimlerle anlatılamaz. Mafya terimleri en iyisi bunların ‘icraat’ını açıklamak için.”

“Peki, Kuran kurslarına ezber için gönderilen erkek çocuklarına tecavüz edenlere, altı yaşındaki kız çocuğunu tekkesinin otuz yaşındaki adamıyla evlendiren heriflere, haklı olarak kendilerinden ayrılmak isteyen kadınları öldürenlere hangi terimler uygun olur?”

“Sübyancı, kavat falan gibi diyorsun? Bak bu işleri Kemal Tahir, yıllar süren tutukluluğu nedeniyle  çok iyi bilir ve anlatır, açıkçası, benim bilgilerimi, deneyimlerimi aşıyor bu konular!”

“O zaman, biz de, bildiğimiz gibi, deneyimlediğimiz gibi, örneğin İsrail’de yargıyı eline geçirmeye çalışan Netanyahu’ya karşı direnildiği gibi, Gezi Olayı’nda görüldüğü gibi yaparız!”

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!

Büyük deprem felaketi bitmedi, depremzedelerin yaraları sarılmadı, yaşamları yeniden kurulma yoluna girmedi, çoğunluğu çadırlarda, küçük bir bölümü konteynerlerde bir günü öbür güne bağlama çabasında. Adına toplum denebilecek bir biçimde bir arada yaşayacaksak, depremzedelerle örgütlü dayanışmamızı, kendimizi her gün yeniden güçlendirerek sürdürmemiz zorunlu. Örgütlenme zorunluğumuz, İslamcı faşizm belasını aşmak için de, kitlesel üretimle gezegeni bitirme aşamasına gelen, iklim krizini ölümcül hale getiren kapitalizmi durdurmak için de yaşamsal. Özgür, eşit, adil, barışçıl, baskısız sömürüsüz bir gezegen, ancak örgütlenmeyle oluşabilir.

Tutuklu ve hükümlülerden, hastalık, yaşlılık, engellilik, hamilelik, lohusalık, bebeklik ve çocukluk nedenleriyle tahliye edilmeleri yasa emri olanların acilen salıverilmeleri için sorumluları yılmadan usanmadan uyarmak, bir insanlık görevi. Keyfi cinayetlere, bu zulmün tanığı olarak, sessiz kalamayız. 

Kadınlar, yaşamı güzelleştirmek, yaşanır kılmak için yıllardır canla başla direniyorlar. “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” başlığı altında yaşama düşman olan her karara tutuma karşı çıkıyorlar, 6284 Sayılı Yasa’nın kaldırılması için bastıran İslamcı faşizmi durdurmak için çabalıyorlar. Bunu, tüm toplum için yapıyorlar. O zaman, toplumun hiç olmazsa aydınlığının, kadınları bu eylemlerinde desteklemesi zorunlu. Desteklemek derken, onlara akıl vermeyi değil, onların yanlarında durmayı anlamak gerekir. Kadınlar karanlığa karşı ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, onların, aydınlığın giderek artan oranda desteğini almaları hepimizin yararına. Cumartesi Anneleri-insanları, gözaltında ‘kaybedilen’ canlarının akibetini 956 haftadır gözaltına alınarak, ters kelepçe takılarak soruyorlar. Boğaziçi Üniversitesi hocaları, özgür, özerk, demokratik ve katılımcı; yağmacı rantçı kayyımlardan kurtarılmış bir öğretim için 133 haftadır direniyorlar. Gezi Davası’nın (Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman, Can Atalay) akılalmaz cezalarından sonra başlatılan Adalet Nöbetleri 66 haftadır tutuluyor. Demirtaş ve Kavala, altışar yedişer yıldır rehine. Merdan Yanardağ’ın tutukluluğu devam ediyor. Milletvekili seçilen Atalay hala salıverilmedi, yemin ederek görevine başlayamadı. Sözleri, yazıları, haberleri, paylaşımlarından dolayı tutuklananların sayısı giderek artıyor…