Şair Ataol Behramoğlu, şiirinde “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” diyor. Ben ise, yaşadıklarımdan hiçbir şey öğrenemedim. Bugüne kadar tek bir tane bile hatamdan ders almadım. Şimdi siz, “Can, bu hatayı artık yapmaz artık” dediğiniz an, aynı hatayı yine yaptım. Mahallede, herkesin kafasını demirlerden sokup girebildiği kilitli bir bahçe vardı. Ben girmek istediğimde ise kafam demirlerin arasında kalmıştı. Bütün mahalleli seferber oldu ve zeytinyağı dökerek kafamı oradan çıkardılar. Bir sonraki hafta yine gidip aynı yerde kafamı sıkıştırdım. Kışın kar yağınca, hemen evimizin arkasındaki yokuştan arkadaşlarla altımıza poşet koyup kayardık. Herkesin çok sevdiği bir eğlenceydi bu ama yasaklandı çünkü ben kayarken hızımı alamayıp yokuştan karşıya geçtim ve orada bulunan acilin açık olan kapısından içeri girip doktorla çarpıştım. Bütün insanlar uzun bir süre şaşırdı, nereden geldiğimi anlayamadılar. Ben de ağlamaya başladım, sonra sakinleştirdiler de ancak öyle anlatabildim oyun oynadığımızı. Sonraları o acile tekrar gittim ve çarptığım doktor ilgilendi benimle. Evin içinde durduk yere, “Acaba takla atabilir miyim?” diye düşünüp takla atarken belimi sakatladım. Sırf bu yüzden 15 gün rapor almak zorunda kaldım. Raporumda farenjit yazıyordu, evde takla atarken belimi sakatlamış yazacak değildi ya. En büyük hobim ise arka bahçemizi kazmaktı, ama bir gün kazıp üstünü örttüğüm çukura oradan geçen mahalle muhtarımız takılıp düşünce bunu da yasaklamışlardı bana. Adam önüne bakarak yürüyemiyor diye suçlusu ben olmuştum. Arkadaşlarımla maç yaparken de pis burun vurduğum top muhtarın yüzüne çarpmıştı. Devletin mahalli yapı taşı olan muhtarın mahallede en nefret ettiği insana dönmüştüm. Elinde yetki olsa, hiç düşünmeden beni giyotine vururdu.
Bir dönem kurslara gitmeye başladım. Ailem düz adam olduğumu kabullenemiyor, ben de bir yetenek arıyordu. İlk önce gitar kursuna yazdırdılar, Gitar hocam, “Senin aslında saza ilgin var” dedi. Saz kursuna gitmeye başladım. Saz hocam da, “Senin ritim duygun çok iyi. Bateri kursu açılıyor, oraya yazıl” dedi. Bateri hocam beni yüzmeye yönlendirdi. Yüzmede ilk gün boğulurken, hocanın kolyesini koparınca sinirlenen hoca beni dersten attı. Kendime göre bir kurs ve bir yetenek bulamıyordum.
Evimiz ise gittiğim kurslardan ötürü Erdal Erzincan’ın evi gibi enstrümanlarla doluydu. Ara sıra sazı elime alıp büyük bir konsantrasyonla çalacak gibi duruyordum. Sanki istesem ortalığı coşturacaktım ama bir türlü olmuyordu. Televizyonda İbrahim Kalın’ı izliyordum. Ne de iyi saz çalıyordu. Telefon konuşmalarım sırasında sürekli saz çalamamamdan dert yanmaya başladım. Telefon konuşmalarımı dinleyen MİT’ten birisinin İbrahim Kalın’a haber vermesini ve Kalın’ın da “Tamam Can, gelip saz nasıl çalınır öğreteceğim sana” demesini bekliyordum, ama olmadı.
Ara sıra çaldığım tek şey ise bateriydi, ancak yan komşunun çocuğu LGS sınavına hazırlandığı için çok ses çıkardığım uyarısıyla bateri çalmayı bıraktım. Çocuk sınava girdi ve sonuçlar açıklandı, sadece 2 matematik doğrusu yapabilmişti. Tüm başarısızlar bir semtte toplanmış, öylece duruyorduk. Biri elimizden tutsa, aslında çok iyi yerlere gelirdik. Kırşehir’in bir kazasında kaymakam bile olurduk. Ara sıra böyle hayallere dalıyordum.
Yavaş yavaş yaşımız ilerliyordu, tüm arkadaşlarım sigarayı bırakmaya başladı. Ben de bıraktım, tek sorun ben sigara içmiyordum ki. Onlar kendilerine kumbara yapmışlardı, sigara paralarını kumbaraya atıyorlardı. Ben de kumbara yaptım, zurna dürüm paralarımı kumbaraya attım. Ortalama bir insanın yarısından fazlası sudur, benim ise zurna dürüm. Zurna dürümsüzlükten bunalmış bir şekilde yolda yürürken, mahallenin çocuklarını gördüm. Omuzlarında saz vardı, saz kursuna yazılmışlardı gitmeyin diyemedim arkalarından uzun uzun bakıp öylece durdum..